Yaşadığım küçük ama düşündürücü hikâye şöyle:
Gençtim, sabah erken kalkmayı pek sevmezdim. Annem bu durumu hoş karşılamazdı; çünkü onun hayali, beni “zengin bir tüccar” olarak görmekti disiplinli, erkenci, fırsatları kaçırmayan biri.
Bir gün annem beni öğretmenimle birlikte görmeye geldi. Öğretmenimle bir anlaşma yaptılar: “Erken kalkmanın faydalarını anlat”, dedim. Öğretmenim ise bana bir hikâye anlattı:
“İki kuş varmış. Biri erken uyanırmış, böcek bulurmuş, yavrularını beslermiş. Diğeri geç kalkarmış, yiyecek bir şey bulamazmış.”
Sokrates’e sormuş: “Hikâyeden ne anladın?”
Sokrates cevaplamış: “Erken kalkan böcekler kuşlar tarafından yenir…”
Hikâyı düşündüğümde şunu gördüm: Erken kalkmak bir meziyet olsun diye değil; ne için kalktığını, kim için çalıştığını bilerek kalkmak gerekir. Çünkü sabahın ilk ışığını yakalamak bazen başkalarının fırsat penceresine girip, onların oyuncağı olmak olabilir.
Siteye özel bakış
Sağlık alanında çalışan emekçilerin dünyası da aslında biraz böyle:
- Mesai başlamakla başlıyor, ama kaç fırsat kaçırılıyor?
- Erken kalkmak, nöbete gitmek, yoğun çalışmak — bunlar değerli. Ama eğer kendi emek ve haklarını, kendine ayırdığı zamanı, uğruna çalıştığı ideali ikinci plana atıyorsa, o zaman sabahın ilk ışığı aslında bir alarmdan başka bir şey olmayabilir.
- Bu site için yazdığımız bu köşe: Sadece “erken kalk, çalış, başarılı ol” demek değil; aynı zamanda “uyanık ol” demek. Uyanık ol: haklarına, mesleğine, kendine.
Düşündürücü kapanış
Annemin isteği tüccar olmamdı. Şu anda belki o hayalin dışında bir yerdeyim. Ama bugün biliyorum: Zenginlik, güne kaçta başladığında değil güne kaçta uyanarak başladığında, düşünmeye kaçta başladığında saklıdır.
Sabah kalkmak bir zorunluluk değilse, bir bilinç hâli olmalı. Ve unutmamalı: Erken kalkıp böceği yiyen kuş olabilirsin; ama aynı zamanda o böceği sen yiyebilirsin fırsatı kaçırmayan, kendi hakkını bilen, sabahı kendi için kalkan biri.

